26 Aralık 2008 Cuma
Canım yanıyor,tüm kelimelerim tükenmiş,kaynağını bulamayan su gibiyim,deli gibi çağlarken akamıyorum. Duvarlar mı örülmüş aşkın önüne,setler mi çekilmiş. Buradayım diyorsun,yüreğim yüreğinde. Neden hissetmez yüreğim yüreğini. Suretin yanımdayken,ruhun ruhumla neden buluşamıyor .Neden ulaşamıyorum yüreğine.Derin uykulara çekilme vaktidir şimdi. Yorulan yüreğimi uyutma vaktidir.Ben beynimle sevmeyi öğrenemedim sevgili,oysa ki sizin dünyanızda aşk farklı,yüreğimle seviyorum derken beyninizle seviyorsunuz. Sorguluyor,yargılıyor ve kararlar alıyorsunuz,oysa ki duygular sorgulanmayı sevmez ne hissediyorsan onu yaşamak istersin. Yargılanmaktan hoşlanmaz,kırılır.Aşk coşturandır,heyecanlandırandır,beklenendir,özlenen dir,tektir,parça parça yaşanmaz aşk. Bir parçasını şimdi yaşayayım nasılsa seviyor benimdir diyemezsin,her an gidebilecek kadar hassastır aşk. Seviyorsa kalır diyemezsin,aşktan bu kadar kolay gidilebilir mi diye sorgulayamazsın. Duygular akamazsa ruhuna ve çarparsa duvarlarına,unutma aynı şiddette geri döner geldiği yere.Ben senin dünyanda ki aşkı anlayamadım sevgili. Öğrenmeye çalıştım. İçim acıdıkça, acıyan yanlarımı sevginle iyileştirmeye çalıştım. Bir gülüşün unutturdu bazen acılarımı,bir öpüş döndürmeye yetti başımı. Sevgi sözcüklerinle zirveye tırmandım ve o zirvede kaybolmamak için sıkı sıkıya tuttum ellerinden. Hayatımda esen rüzgarımdın benim. Ve o rüzgarın dinmemesi için tanrıya yakarışlarımdın. Anlık değildi sevmelerim her ne kadar anlarda sevmeye çalışsam da seni diye kelimelere dokunuşlarım.İçim acıyor şimdi sevgili,yüreğimi uyutma vakti,senin dünyanda ki gibi sevmeyi beceremedim.Aşk beynimizi uyuşturmak için kendi kendimize söylediğimiz yalanların toplamıdır somut dünyanızda,ben soyut dünyamda gerçeklerimle mutluydum.Ey sevgili sebebini bilmediğim hayal kırıklıklarınla dolu şu an yüreğim. Sen beni,ben seni anlamaya çalışırken yorulan yüreğimi uyutmaya gidiyorum.Yürek olmadan yaşanabilirse bir sevda hala senin aşk dediğin yerdeyim ,bekliyorum.Öğret bana dünyanda ki aşkı,sen benim dünyamda ki aşka aşık oldun,çünkü aşk benim dünyamda çok güzel,çok özel,sende öğret bana sende ki aşkı,gönüllüyüm öğrenmeye. Yürek olmadan aşk oluyorsa öğret bana sana dair ne varsa,ben yüreğimi avutmaya gidiyorum.
6 Aralık 2008 Cumartesi
4 Aralık 2008 Perşembe
Hazır ayakkabı satan mağaza yoktu şehirde. Tek ayakkabı yapan dükkánında
ayakkabıcı çıplak ayağımı bir kartonun üzerine koydu, iyice basmamı
söyledikten sonra ağzındaki kurşun kalemi eline alıp ayağımın çevresini
çizdi.
O ayağımın çizildiği karton benim ayakkabı numaramdı.
Günlerce yeni ayakkabılarımın hayalini kurdum. Babamın anlattığına göre
ayakkabılarım siyah ve bağcıklı olacaktı.
Kapının her çalınışında koştum.
Ayakkabılarım bayramdan bir gün önce geldi, siyah-bağcıklı.
O gün onları giymedim. Bayram gecesi yatağımın altına yerleştirdim yeni
ayakkabılarımı.
Arada bir kalkıp kutusundan çıkartıyor, yere koyuyor, yukarıdan, yandan,
önden bakıp duruyordum. Parlak ve yuvarlak burnunu gecenin karanlığında kim
bilir kaç kez okşadım.
Uyku girmedi gözüme.
Sabahleyin ev ahalisi kalktığında, ayakkabı kutusu kucağımda sandalyede
oturuyordum ben.
Ayakkabımı babam giydirdi.
Ayağıma olmamıştı ayakkabılarım, dardı ve canımı yakmıştı.
Ama bunu babama söylemedim. O 'Sıkıyor mu?' diye sordukça 'Hayır' yanıtını
veriyordum. 'Dar, ayağımı acıtıyor' desem, geri gidecekti ayakkabılarım ve
ayakkabıcının hemen bir yeni ayakkabı yapması olanaksızdı.
O bayram sabahı canım yana yana yürüdüm.
Bir süre sonra acı dayanılmaz oldu.
Dişimi sıktım.
Topalladım.
Soranlara 'Dizimi vurdum' dedim, ama ayakkabılarımın ayağımı sıktığını
kimseye söylemedim.
Doğrusunu isterseniz yaşam dar ayakkabıyla yürümektir.
Kimi zaman dar bir maaş, kimi zaman sevimsiz bir iş...
Kimi zaman bir mekan dar ayakkabı olur bize, kimi zaman bir çevre, kimi
zaman bir sokak, ya da bir şehir...
Kimi zaman dostluklar, arkadaşlıklar, beraberlikler bir dar ayakkabıya
dönüşür.
Kimi zaman zamandır dar ayakkabı, geçmek bilmez.
Kimi zaman mutlu gözüken bir beraberliktir..
Kimi zaman zenginlik, kimi zaman başınızı koyduğunuz yastık...
Canınız yanar.
Topallaya topallaya gidersiniz.
Sonradan öğrendim yaşamın dar ayakkabıyla yürüme sanatı olduğunu...
(yazanın yüregine saglık)Serdar Bey'e tşkkr...
4 Haziran 2008 Çarşamba
29 Mayıs 2008 Perşembe
Sensizligin koynunda yakalandı sevdam.
Kimsesizligin köşesinde bendim seni haykıran!
Bırak dokunma sen'din canımı acıtan...
İçime çekerek bitirdim hasretini
Silerim izlerini
GELME SEN YETERKİ...
Bıraktım senin acıttıgın kanattıgın yüregimi başka sevdalara!
SEVDAMIN ADI ''SEN'' OLMAYACAKSIN BİRDAHA!!!
GELME
SEN
YETERKİ...
26 Mayıs 2008 Pazartesi
ÇARELER
ÇARESİZZZZZ...
Yakaladım hayatı yakasından.Yine de vermedi seni ßana.Çok ugrastım durmadan.
Tesir etmedi kanayan yarama.Oyuncak ettin Aşkın hain felek Kalbim burkuluyor
Sensizken ufak tefek Sıkıntılara care yok Ayrılıklara care yok Çareler çaresiz, sen yokken
Uzaklar ßir türlü ßirleşmiyor Yokulugunla varsın, sevgiye açken Ayrılıklar sewişmiyor
Sol yanımda sızıyla uyandım bu sabah. Baktım sensizlik var yanımda!Geceleri yıldızlara
anlattıgımız sonsuz sevdamız;Yanlızdı...sensizdi... çaresizdi...Geceler yanlızlıgıma güldü.Siirler
sevdamıza agladı.Kalßime actıgın derin yaralar var ya!Hala sensiz, yanlız ve çağresiz...Hemen
aldım avuçlarıma.Koyacak ßir yer ßulamadım avuçlarımda sevdim.Sen!
Sen çaresizligi ßilirmisin??? ßİldiginden daha çaresizim...
(GÖKHAN TÜRKMEN)
23 Mayıs 2008 Cuma
22 Mayıs 2008 Perşembe
21 Mayıs 2008 Çarşamba
15 Mayıs 2008 Perşembe
14 Mayıs 2008 Çarşamba
BUKADAR SEVEBİLİRMİSİNİZ!!!
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra... Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten.... Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...." Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..." Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle... İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin kalması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..." Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı: "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım.
Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."
(Sadece sevilmeyi seven ama gerçek sevgiden yoksun olanlara!kayıplarına)
TUZ VE SU
- ABARTILMIŞ SEVDALAR-
Bazen öyle bir an gelir ki abartılmış sevdanızın gerçekle yüzleşmesini yaşarsınız.Sizi çok sevdiğini sandığınız ses geçiştirmek için bir seni seviyorum kondurur yüreciğinize; en kimsesiz en ilgiye aç halinizde.Halbuki içten bir CANIM kaç seni seviyorum eder değil mi?Yalnız hissedersiniz kendinizi sığınmak istersiniz delice sarılmak ağlamak sonra da gülmek.Işık açıktır ama etraf karanlık gelir.Yazdır ama nedense soğuktur hava.Durumu bozuktur gönül yaylarında kar yağar abartılmış sevgilerinize!Birden kim seviyor ulan bu dünyada beni Gerçekten diye haykırmak ister yürek değil mi? Kimse!dersiniz içinizden.İşte bazen böle gelir bazen düzelir.Ama kanarsınız yine abartılmış sevgilerinize kimsesizliğin hikayesidir. İşte bu yanlış bir yerdeyim dedirtten hikaye. Herkes bilir herkes yaşar bu hikayeyi tıpkı benim şu an yaşadığım gibi!İnsanoğlu olmaktan gelir bu hikaye en az abartılmış sevgileriniz kadar abartılmıştır biraz eksik çoğu fazla !
(Sibel İYEM)
Bu hikayeyi yaşama zamanı mutlaka herkese gelmiştir yada gelicektir.Ozaman daha anlamlı olucaktır okuyanlar için.
12 Mayıs 2008 Pazartesi
AŞKIN HİKAYESİ
Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil. Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!",Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş.Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim."Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var."Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış.Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş:"Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş."Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk.Bilgi gülümsemiş:
"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir…"
(ANONİM)
TŞKKR...
8 Mayıs 2008 Perşembe
Tenimden gözlerimden söküp almak kolay mı yüreğimden;Bir resim kalır bugün, yeni doğan güneş gibi gökyüzündenDilim varmaz, kalır durmaz, sonu görmek kolay mı gün geçmedenDuvarlardan, koşmalardan, sıkıldım bunaldım tafralardanSesim çıkmaz, acım dinmez, seni sevmek kolay mı ta derindenGidip geldim, zarlar attım, aşkta kazanmak kolay mı sevişirkenDilim varmaz, kalır durmaz, sonu görmek kolay mı gün geçmedenDuvarlardan, koşmalardan, sıkıldım bunaldım tafralardanAşk lazım, sevmeye kalp lazım, günlerce gülmek lazım,Elinden tutmak lazımSöz lazım, bilmeyen(yepyeni) bir tat lazım,denizler boyunca uzanan kumlarda yatmak lazımGelirsen; bir yaz daha benimle, doyarsan ellereBenimsen; kapı açık dönersen, çıkarım göklere ... GÖKHAN TÜRKMEN
Ah acıyor bak canım bazen;Ama gel diyemem gelme hiç diyememYar dönüyor bak tüm aşklarım bazen;Sende dön diyemem yanma hiç diyemem..Yan sen!...
Bir ses gibi herkes gibi dünler gibi yanGeçtim tüm hayaller gibi düşler gibi yanGit ne yapıyorsan... Ben nasılsa görmeyeceğimSonra geri dönme, ölsen dönmeyeceğim!!!
7 Mayıs 2008 Çarşamba
17 Mart 2008 Pazartesi
6 Mart 2008 Perşembe
BEN ARTIK GİDİYORUM...
ASLINDA SEN HİÇ BENİM OLMAMIŞTIN!BEN SENİ SENSİZ BENİMLE YAŞAMIŞTIM!!!
27 Şubat 2008 Çarşamba
Ey Aşk
Nereye baksam "gel beni bul" diye haykırıyor AŞK. Takılıp gidiyorum ardından askın sesine. Ulaşmaya çalışırken o sese, yakalamaya çalışırken; tökezliyorum her defasında ona giden yolda Düşüyorum... Her düşüşten sonra, yamalı bir sevda daha bırakıyorum ardımda.Ve anlıyorum her defasında neden hep kaçtığımı sevdalarımı yasamaktan...Ve anlıyorum her defasında neden hep yarım bıraktığımı aşklarımı..Ve anlıyorum her defasında, kendime yasakladığım sevdalarım ve sevdayı yasamamışlıklarım, bitişleri görme cesareti yoksunluğundan başka birşey değil... "Sonsuz ve ölümsüz aşk yoktur" Ama o ses... Ahh o askın beni çağıran sesi yok mu? Tıkayamıyorum kulaklarımı artık. "Bulduğumda yaşayacağım bu sefer" kararlılığı ile koşuyorum hep. Düşüyorum.... En ufak bir sendelemede hemen yeni bir arayışa itiliyor yüreğim, sonra bir yeni arayışa daha, sonra bir yenisine daha..... Bu öyle bir kısırdöngü ki, ayni anda çoğul sevdalar esiyor yüreğime; eş zamanlı aşklar yaşıyorum.. Fırtınayı bekleyen ben, yetinmeye çalışıyorum rüzgârlarla.. Üstelik çoğu rüzgâr bile değil ve aslında ben çoğunu en baştan anlıyorum, kendimi kandırıyorum.. Ama gene de atıyorum aşkın ılık esen rüzgârlarına kendimi. Sonu başından belli yarim yamalak sevdalar yaşıyorum. Her yamalı aşktan sonra daha fazla artıyor açlığım, daha fazla artıyor kana kana içme ihtiyacım.. Her biri için "acaba bu kez doğru kişi mi" diyerek es zamanlı aşklar yasıyorum. Ve ben, her defasında; daha da üşüyen bir yürekle baş başa kalıyorum, daha da yalnız bir yürekle.. Ahh! Ama suç bende, salaklık bende.. Çok şey istiyorum ben!!!! insan olmalı ruh ikizim olmalı,
Zihinsel uyum "olmazsa olmaz" larımın başında geliyor.. Ruhum ile sevişebilecek bir yüreğe sahip beden olmalı yatağımdaki.. Ve eğer mümkün ise.. Lütfen.. Birlikte uyuyup birlikte uyanabileceğim biri olsun bu sefer... Görüyorsunuz ya; ne çok şey istiyorum. Üstelik bu kadar da değil, liste daha uzuyor... Tekrar aşkı yaşamayı yasaklasam kendime, eskisi gibi yarim bırakıp gitmeye karar versem???... mi acaba? Ama hayır, ben artık gerekirse boğulmak istiyorum sevda denizinde. Sonları da yasamak istiyorum artık.. Şimdilerdekilerde değil ama, öncekiler, önceki sevdalarımda hep ışıl ışıl gözler vardı.. sürekli düşünüldüğüm ve düşündüğüm, arandığım ve aradığım, çılgınca özlediğim ve özlendiğim, bulutların üzerinde yaşıyormuş casına yaşnan sevdalardı benimkiler. Hep öyle kalsınlar istediğim için yarim bırakıldılar zaten. istemedim o ışıl ışıl gözlerin doruklanmasını.. istemedim telefonumun nadiren çalmasını. istemedim paranoyalarımla başbaşa kalmayı.. Korktum hep bitislerin acımasızlığından.. Sanırım aşk benden intikam aliyor. Dolu dolu, dopdolu aşkları yaşamadım, yarım bıraktım. "Madem öyle gel böyle" diyor simdi bana... "Gel beni bul" diye haykırırken bir yandan, diğer yandan da "ohh canıma değsin, sana sunduğum fırsatları geri teptin zamanında, kendi düşen ağlamaz" diyor sanki.. Ey Aşk ! Af diliyorum senden iste... Çıksana artık karsıma, savursana beni fırtınalrınla. (her kim yazdı ise yüreğine kalemine sağlık)
2 Şubat 2008 Cumartesi
31 Ocak 2008 Perşembe
Ey sevdiğim! Biliyor musun senin o gidişin paslı bir namludan tetik zoruyla çıkan,mikrobu kırılmamış bir mermi misali saplanmıştı göğsüme..... Ama sustum tehdit ettim gönlümü konuşmaması için.Gözümü korkuttum ağlamasın diye .Ad yüzlere bakmasın gönül koymasın diyerek kör ettim sevdamın gözlerini. Ellerimi kelepçeledim senden gayrı tenlere dokunmasın ,senden gayrısının saçlarını okşamasın diye........Kulaklarımı tıkadım her söze. Senden o iki sihirli kelimeyi duyana kadar... -*ÖLMEYECEĞİM SENSİZ DUDAKLARIMIZ KAVUŞMADAN-* Hala muhafaza ediyorum yanaklarıma bıraktığın yetim buseleri. Anılara yeniden senaryolar yazıyorum ,rüyalarımın başrolünde her daim seni oynatıyorum.Ayrılığın acısı yinede beni derinden vuruyor. Beynim yine oscar’a aday hayaller kuruyor .-*ÖLMEYECEĞİM SENSİZ KALPLERİMİZ BULUŞMADAN-*Hala yaktığın ateş yüreğimde, yangına sebebiyet veriyor .Ben yine var olan yokluğunun yok olan varlığımın kaseler dolusu ağız dolusu zehrini akıtmaktayım ciğerlerime.Damarlarımdan beynime giden sevda yoluna varabilmek için yüreğimin güzergahında seyretmekteyim,ve bir ısısı çöl rüzgarı bir delice boran misali esmekteyim.Gönlünün kıyılarına ulaşabilmek için -*ÖLMEYECEĞİM SENSİZ GÖZLERİMİZ KONUŞMADAN-*Hala sevinçlerinin göz yaşı mendilimde damla damla. içime yokluğun doluyor her katlayışım da canım yanıyor bebeğim ``Annesizliğe alışmaya çalışan öksüz bir bebek gibi, elinden oyuncağı alınmış masum bir çocuk gibi.Kalbim namaza durmuş,gönlüm isyanlar da.Günaha gidiyorum bilinç altın da.... gel,gel be artık bir tanem! yorgun yüreğimin dinleneceği bir gönül palası yok .Senden başka artık dayanmaya alışmışlığım tükenmek bitmek üzere çaresizlik ;Düşüncelerimde umutsuzluğun gölgesi gibi . Zavallı kalbim haykırışlar içinde çırpınmakta,yaşlı gözlerim aydınlık bakışlar da, karanlıklarla pençeleşmektezihnim hala algılayamadığı güzel geçmişimde ve bedenim hissettiği soluğun,yorgunluğun,ağırların,acıların ve sancıların vermiş olduğu kararsızlık kabiliyetinin korkusun da...Anlayacağın kahve gözlüm;Sensizliğin acısı bu günde damarlarıma enjekte ediliyor her defa.Bir değil....bin.... defa.... ama ölmeyeceğim bilesin, ölmeyeceğim sensiz ipek yüzlüm.Sevdanın pınarın da aşkın şarabını zil zurna sarhoş olup kendimden geçmeden ölmeyeceğim sensiz.Halis Zonguldak kömürü karası,yalnızlığa meyilli gecelerde sensizliğin tacizine uğradım defalarca. Ama buna rağmen bilmediğim bir yerde,Bildiğim sevdiğim birisinin olduğunun ,farkın da olmaksızın bile bildiğim bilinmeyenlerin arasın da dahi tek bildiğim seni hala sevdiğimi bilmendi serçe yüreklim.DİNLE SEVDİĞİM! KALP ATIŞLARIMIN ZİKRİNİ DİNLE RUHUNDA DUY BENİ,YÜREĞİNE KUNDAKLA GÖZBEBEKLERİMİ SOYKIRIMA UĞRAT EBEDİYEN SİL AŞKIN TARİHİNDEN BENLİĞİMİ YAKIP YAĞMALA,VİRANEYE ÇEVİR GÖNÜL BAHÇEMİ AMA ASLA SENSİZ ÖLMEMİ İSTEME........ ÖLDÜRMEYECEĞİM İÇİMDEKİ SENSİZLİĞİ...SENLE ÖLMEDENSensizliğin arkadaşı olmaktansa,senliliğin esiri olmak ,yalnızlık denizinde yol almaktansa ruhunun derinliklerin de seni sevdiğimi tüm dünyaya haykırarak,çırpına çırpına boğulmak istiyorum aşkın girdabın da.Cinayete kurban gidiyor umutlarım faili meçhul duygular da ,sanık durumöuna düştüm delilsiz yargılanıyorum. Dilim isyanlar da,sözlerim infaz da ,her kelime de ayrı ayrı dava açılıyor gönlümün mahkemesine. Savunma yapamayacak kadar savunmasızım ,itiraz etmeyi aklıma bile getirmiyorum bir an evvel mahkum olmak,kalbinin zindanlarına atılmak , sonsuza dek orda kalmak orda yaşamak istiyorum .ÖLMEYECEĞİM SENSİZ........ DUALARIM YERİNİ BULMADAN..............Sana olan aşkım erginliğini çoktan bitirdi. En olgun dönemine hatta kemala erdi .Şimdi daha çok daha cesur seviyorum seni. Korkmuyorum bir an olsun ölmekten. Tek korkum sensiz ölmek .Varsayımlar üzerine bile berabere kalmak istemiyorum. Ne kadar korksam da BU KORKUMU EZE EZE YENECEĞİM,HAKLI BİR GALİBİYET EDİNECEĞİM DEDİM YA...... ÖLMEYECEĞİM SENSİZ............. CANIM SEVGİLİM;SANA OLAN AŞKIMI FERHAT BİLSE ŞÜPHE EDERDİ SEVGİSİNDEN,VAZGEÇERDİ BELKİDE ŞİRİNDEN MECNUN BU DENLİ SEVEMEZDİ LEYLA`YI CANI GÖNÜLDEN KEREM BAŞINI TAŞLARA VURURDU BENİM YÜZÜMDEN AŞKIMIN BÜYÜKLÜĞÜNE İNANMIYORSAN GELDE OKU AŞKIMI GÖZÜMDEN ÖLMEYECEĞİM SENSİZ...........YEMİN ETTİM CAYARMIYIM SÖZÜMDEN GÜLÜM;DÜN OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE YÜREK YİNE YARALI,YİNE KARALI YİNE SENSİZ DİL YİNE SÖZSÜZ YİNE SESSİZ YİNE SENSİZ.....GÖZ YİNE NEMLİ YİNE FERSİZ YİNE SENSİZ DUDAKLAR YİNE KURU YİNE BÜKÜLMÜŞ YİNE ÖPMEDEN YOKSUN YİNE BUSESİZ YİNE SENSİZ.....BAKIŞLAR YİNE MUTSUZ YİNE UMUTSUZ YİNE ÇARESİZ YİNE KİMSESİZ ......................YİNE SENSİZ............................................ ... BENSE BİR BÜTÜN OLARAK SENSİZ YAŞAMDAN VE HAYATTAN BIKMIŞ VE USANMIŞIM ...........ARTIK SENSİZ OLMAKLA NEFESSİZ KALMAK ARASINDAKİ MANADAR BENZEŞMENİN SERZENİŞLERİNDEYİM.........................Bir gün bitecek bu hasret biliyorum ve bekliyorum okşayışlarının esiri olmaya devam edeceğim lakin o ana kadarki olmayışların ürkütüyor beni her saniye düşüncelerin kararsızlığa,umutların karamsarlığa dönüştüğü zaman dilimleri yaşıyorum...... düşüncelerimin kararsızlığı sana olan sevdamın büyüklüğümü sana olan çılgıncasına özlemin gözlerimdeki bütünlüğümü bilemiyorum.umutların karamsarlığı sana bir an kavuşma arzusu mu yoksa yokluğunun yüreğimde parelenmiş; korkarcasına,ürperircesine saygın ve sancılı feryadının haykırırcasına,bağırırcasına,çağırırcasına tutkusunun zihinsel ve bedensel içe vurumunun,dışa vurumunun kapalı veya na açıkça bir ifadesi mi anlamıyorum...... ...her şeye rağmen ölmeyeceğim sensiz;sensizlik başımdan savuşmadanO kadar yorgunum ki sensizliğin yüreğimdeki vurgunluğu tüm düşüncelerimi allak bullak etmeye yetiyor bakışlarımın mutsuz durgunluğu ve tebessümlerimin kırgınlığı, ağlamaklı gözlerimin suskun yılgınlığı birde baş belası bu soğuk algınlığı seni aklımdan çıkarmama engel olmuyor.... sensiz ağlamayı çoktan umutmuşum,gülmeyi ise sahte mizahlarda arıyorum.özüm yok perişanım,sözüm yok boş lisanım eksikliğini yüreğimde hep hissettim hala hissetmekteyim cismini hafızamda şekillendirip hayallerimde resmetmekteyim hep o devasa kavuşma anının hayalindeyim,meyalindeyim zikrettiğim heceler manasız,kendi kendime zifrettiğim geceler merhamet özürlü sevdiceyim! ama ölmeyeceğim sensiz ......sevgin damarlarıma ulaşmadan...Ben hala yalnızlığın çeşmesinden sensizliği içiyorum,içmeye devam edeceğim;ağzımda çalkalayıp sana kavuştuğum gün aşk ateşi kusacağım avuçlarına Yokluğunun acısını yüreğimde hissede hissede,çeke çeke varlığına bir adım daha yaklaştığımın tezindeyim.. Umutlarımın kaybolduğu her anda varlığının bilincine vararak ümidimi buldum,tazeledim her daim;göz yaşı pınarımı kuruttum sevgimin üstüne yağmur yağmasın aşk ateşim sönmesin diye Rüyalarla bezedim hayallerle süsledim sevdamı;damarlarıma saldım kanımda yüzdürdüm,sana olan çılgınca sevgime sardığım özlemini Sensiz talan edilen gönül bağımda artık çiçekler açmıyor ruhum hastalıklı hala karantinada,bitkisel hayatı yaşıyorum bitkilerden ve senden uzakta........ Seni dolaştırıyorum vücudumun her bir yanında;hücrelerime hapsettim seni,iradem her konuda idaresini yitirmiş bir konumda,sensiz depremle yerle bir olmuş taşınmaz koca bir enkazım.....gel......gel....harcımı yeniden kar, temelimi yeniden at beni yeniden inşa et bebeğim...... ......ölmeyeceğim .....sensiz....ellerin tenime dokunmadan.... Ekseni etrafında dönüyor duygularım koordinatsız,umutlarım paralel düşüyor hayallerime dört mevsim zamansız Sensiz gönül sözlüğünde aşkın tarifi yok,imla hatası bulmak mümkün,olası sorulara verecek hiç bir cevabım yok ne kadar aşkın dersine çalışmış olsam da,sensiz sevgilerin sinyali zayıf her ne kadar frekansı doğru yazsam da kalbimde tek bir kıpırdanma yok sevgiye dair.....anlaşılan yönü tutturamıyorum yada aşkın kablosunu fişten çekmişler..... ......ölmeyeceğim sensiz sevgim kalbine oturmadan....Ultrasonda gördükleri sevgim sezaryanla doğum yapıyor sensizlik hastanesinde...... feryadım yankılanıyor bütün koridorlarda,taş kalpli bir doktorun ameliyat masasında kobay olarak kullanılıyorum,... aşka saygısı olmayan tüm insanlar mezarımı kazmış ölmemi bekliyorlar...ama bilmiyorlar ki benim kalbim sende atıyor... ...bilmiyorlar ki ölmeyeceğim sensiz..... Sensiz geçen zaman içimdeki sana olan özlemi sana olan hasreti sana olan yangını daha da körüklüyor,,, Gel, gel artık kollarım hep açık,sonuna kadar; sarılmanı bekliyor göğsüm,gizlediğin gizlerle sensiz günlerin bende bıraktığı derin izlerle bekliyor.... Seni bir gün değil,seni bir hafta değil,seni bir ay değil,seni bir yıl değil,seni bir ömür değil seni mahşere kadar seveceğim... sanmaaaa...... seni mahşerden sonrada seveceğim..... ne zaman dersenki aç kollarını sana döneceğim,o zaman dizlerinde yatıp kollarında öleceğimmmmm .... DEDİM YA! HEP SÖYLÜYORUM YA!............. .....ÖLMEYECEĞİM SENSİZ....( yazarını bilmiyorum ama yüreğine sağlık her kim ise)