29 Mayıs 2008 Perşembe


Cansız bir kalp avuçlarında kalan!
Sensizligin koynunda yakalandı sevdam.
Kimsesizligin köşesinde bendim seni haykıran!
Bırak dokunma sen'din canımı acıtan...
İçime çekerek bitirdim hasretini
Silerim izlerini
GELME SEN YETERKİ...
Bıraktım senin acıttıgın kanattıgın yüregimi başka sevdalara!

SEVDAMIN ADI ''SEN'' OLMAYACAKSIN BİRDAHA!!!

GELME
SEN
YETERKİ...

26 Mayıs 2008 Pazartesi








ÇARELER

ÇARESİZZZZZ...

Yakaladım hayatı yakasından.Yine de vermedi seni ßana.Çok ugrastım durmadan.

Tesir etmedi kanayan yarama.Oyuncak ettin Aşkın hain felek Kalbim burkuluyor

Sensizken ufak tefek Sıkıntılara care yok Ayrılıklara care yok Çareler çaresiz, sen yokken

Uzaklar ßir türlü ßirleşmiyor Yokulugunla varsın, sevgiye açken Ayrılıklar sewişmiyor

Sol yanımda sızıyla uyandım bu sabah. Baktım sensizlik var yanımda!Geceleri yıldızlara

anlattıgımız sonsuz sevdamız;Yanlızdı...sensizdi... çaresizdi...Geceler yanlızlıgıma güldü.Siirler

sevdamıza agladı.Kalßime actıgın derin yaralar var ya!Hala sensiz, yanlız ve çağresiz...Hemen

aldım avuçlarıma.Koyacak ßir yer ßulamadım avuçlarımda sevdim.Sen!

Sen çaresizligi ßilirmisin??? ßİldiginden daha çaresizim...

(GÖKHAN TÜRKMEN)

23 Mayıs 2008 Cuma

22 Mayıs 2008 Perşembe



Sözlerin artık ikna etmedigi bu yaşımda,aglamakta artık zor geliyor,
zoruma gidiyor...
Benden sana söylemesi zor,yazması kolay bir kelime;
HOŞÇAKAL...
Aldatıldıgımı bildigim bu geceden sana son bir yazı,son bir hatıra
Seni her çagırdıgımda artık yüregime bir yumruk atamayacaksın
Bende bir başkasının yasak bahçesine ugramayacagım
Artık ne gelmeni isteyecegim nede kalmanı
Bu akşam masamdaki tek bir mumu kendim için yaktım
Senin oturdugun iskemle boş,ev boş...
İhanetin resmi boşlukta çizili
Şimdi sen başka bir basada başka gözlerlesin
Yüregindeki pembe yalanlar büyüdükçe büyüyor
Karaya çalan pembeler
Kim kimi kandırıyor bu alemde
Kumdan kalelerimiz her dalfada yıkılıyor
Kimseyi yolundan döndürecek gücüm yok artık
Dayanıksızım,dayanıksızım
Oldugun yerde oldugun kişiyle kal
HOŞÇAKAL!!!

+ £ } !!

Daha az seviyorum seni...
Unutur gibi seviyorum...
Azala azala..
Aramızdaki uzaklıgın karanlıgında...
Geceler kısalıp gündüzler uzuyor öyle olunca...
Daha az seviyorum seni...
Ve zamanla..
Sen geceyi tutuyorsun..
Ben nöbetini...
Uzak dag kışlalarında...
Görmüyoruz birbirimizi...
Usul usul sis iniyor...
Kopmuş yollara...
Işıgı hafif...
Uykusu agır koguşlarda üzerini örtüyorum senin...
Bir çıg gibi büyüyorsun rüyalarımda...
Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin...
Nöbet kadar yalnızken ögreneceksin bunuda...
Artık daha az seviyorum seni...
Unutur gibi...
Ölür gibi daha az...
Yeniden ödetiyorum kendime...
Onca aşkı ögrenemedigini...
Kolay degildi...
Kaç acı birden imtihan etti beni!!!
Birtek gece vardır insanın hayatında...
Ömür boyu sürer nöbeti...
Buda öyleydi...
İyi ol..!
Uzak ol...
Ama bir daha görme beni..!

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Uçsuz bucaksız geceyedir küsmelerim
Gündüzler yok! Işıklar yok bende!
Yürek yanar,kalpler aglar...
Sevdam bile çırpınır çıkış yolları arar!
Birtek gözyaşı kalır...
BİRTEK GÖZYAŞI KALIR YAŞANMAMIŞLARIN ARDINDAN!!!
geceyedir küsmelerimmmm

+ £ } !

15 Mayıs 2008 Perşembe




&KARABULUTLARIM&

:(


Senin hiç başucunda, başının üzerinde, gecende gündüzünde,

Baktıgın heryerde gördügün herşeyde düşlerinde

KARABULUTLARIN OLDUMU...

Heranında bir parça karabulutun daha eklendigi

Gün ve gün büyüyen an ve an artan karabulutların..

Birgece bir umuda sarılıp dagıtacagımmm

Sabahımda artık olmayacak, uykularımı kaçırmıcak

Yemegimin tadı olacak artık içimi acıtmayacak

Canımı parçalamayacak beni ezmicek

DAGITACAGIM O KARABULUTLARI diyip

Parçasına parça, gündüzüne gece,gözlerine yaş, her lokmana zehir,duydugun her sese korku,

İçine dahada acı katan, canından heran bir parçayı alıp karanlıga ekleyen!!!

Dahada büyüyen karabulutlu yarına uyandıgın!!!

ve.... ARTIK ANLADIGIN O KARABULUTLARIN SENİN! KAÇAMIYOR DAGITAMIYOSUN

Dagılmak bilmeyen heran dahada büyüyen karabulutlu yarınlar senin

SABAHLARINDA SENİ UYANMAKTAN KORKUTAN KARABULUTLARIN

OLDUMU HİÇ SENİN!!!

YARIN'IN OLAN KARABULUTLARIN OLDUMU HİÇ SENİN!!!

HERYANI ACI HERANI GÖZYAŞI,ÇARESİZLİK ÖTESİ,KORKULARLA DOLU

KARABULUTLU YARINLARINNN

ENAZINDAN PEŞİNİ BIRAKMAYAN YANLIZLIGININ TEK DOSTU

KARABULUTLARIN

içinde acıyı besleyen...

14 Mayıs 2008 Çarşamba


ÖLÜMÜNE SEVENLER İÇİN
Zengin genç kız kalp hastasıdır. Ailesi kızı kurtarmak içinseferber olmuştur. Tek yol kalp nakli ama nerden bulunacak?Gazetelere ilan verilir ama hiçbir yanıt gelmemiştir. Genç kızhastane odasında günden güne solmaktadır. Ailesi istemediği için ayrılmak zorunda kaldığı yoksul sevgilisini düşünmektedir.Delikanlı "Param yok ama sana verebileceğim sevgi dolu bir kalbimvar" demiştir zamanında. Genç kızında istediği budur ama lanetolası para ayırmıştırdır onları... Oysa genç kızın kurtulması için para çözüm olamıyordur. Sevgilisindüşünmeye devam etmekdedir kız. Ayrıldıklarından bu yana 5 yılgeçmiştir. "Kimbilir evlenip çoluk çoçuğa karışmıştır" diyedüşünmektedir. Genç kız bunca yıl başka hiç kimseye açmamıştır kalbini. Sevgili yanında olsa hastalık daha da dayanılır olacaktır.Ama yoktur... Zaten ölümde umrunda değildir genç kızın. Sevgilisinibir tek kez görmek istiyordur sadece. Ölmeden önce sadece bir tekkez... Birden babası giriverir odaya ve müjdeyi verir. Aranan kalpbulunmuştur. Genç kız ameliyata alınır, o gece hayatını kaybedenbir gencin kalbi nakledilir. Genç kız iyileşir ve evine döner. Evedöndüğü zaman da kapının önünde bir zarf bulur. Heyecanla zarfı açar ve okumaya başlar:
"Sevgilim senden ayrıldıktan sonra, bir kalbe 2 sevgininsığmayacağını bildiğimden;Ne bir kimseyi sevebildimNe de bakabildim...Her günüm diğerinden daha zor geçti, çünkü özlemin daha da artıyordu. Hergece seni düşündüm sabahlara kadar, her gece senin yanında olmayı istedim.Ve sensizliğe lanet ettim, uykuları haram ettim kendime. Ve bir gün herşeyi değiştirebilecek bir fırsat çıktı önüme. Bu fırsatı değerlendirmeyip,kendime haksızlık edemezdim... Ve değerlendirdim... Senden çok uzaklaragittim, ama artık her gece her daim seninleyim. Sana hep sözünü ettiğimkalbime iyi bak olur mu? Çünkü gözyaşlarımla adını yazdım ona. Seni sendenbile çok seven bir sevgi var kalbinin içinde!...
(bu hikayeyi paylaşanların yüregine eline saglık)
(biraz uzun ama okumaya deger bence)



BUKADAR SEVEBİLİRMİSİNİZ!!!


Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra... Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, "bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... "Senin için ölürüm" derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma "Hayır, ben senin için ölürüm" diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, "Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak...." Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, "Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten.... Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde "satılık" levhası asılı olan. "Ne dersin, bu evi alalım mı?" dedi adama. "Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı..." "Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?" diye yanıt verdi adam. "Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık...." Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: "Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut..." Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, "Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, "Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım" diye sözünü kesti arkadaşı. "O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...." "Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları" diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadın, "defol" dedi nefretle... İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin kalması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. "Sen, buraya ne yüzle geliyorsun" diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. "Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor." dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: "Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi..." Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta, "Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem" diyordu... Sırayla okudu; "Seni çok sevdim", "Seni sevmekten hiç vazgeçmedim", "Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim." "Fakat benim için ölmeni istemedim" "Şimdi bana söz vermeni istiyorum." "Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?" son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı: "Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım.
Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım...."

(Sadece sevilmeyi seven ama gerçek sevgiden yoksun olanlara!kayıplarına)


TUZ VE SU
Hintli bir yaşlı usta çıragının sürekli herşeyden şikayet etmesinden bıkmıştır.
Birgün çıragını tuz almaya gönderdi.Yaşamındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndügünde,yaşlı usta ona,bir avuç tuzu bir bardak suyaatıp içmesini söyledi.Çırak yaşlı adamın söyledigini yaptı ama içer içmez agzındakileri tükürmeye başladı.
''Tadı nasıl?'' diye soran adama öfkeyle''ACI'' diye cvp verdi.
Usta kıkırdayarak çıragı kolundan tuttu ve dışarı çıkardı.Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çıragına bukez bir avuç tuzu göle atıp,gölden su içmesini söyledi.Söyleneni yapan çırak agzından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu soru yaşlı usta:
''Tadı nasıl''
''Ferahlatıcı'' diye cvp verdi genç çırak.
''Tuzun tadını aldınmı''diye soran yaşlı adama ''Hayır''diye yanıt verdi çıragı.
Bunun üzerine yaşlı adam,suyun kenarına diz çökmüş çıragının yanına oturdu ve şöyle dedi;
''Yaşamdaki aılar tuz gibidir,ne azdır nede çok.Acının miktarı hep aynıdır.Ancak bu acının acılıgı,neyin içine konulduguna baglıdır.Acın oldugunda yapman gereken tek şey,acı veren şeyle ilgili duygularını genişletmektir.
''ONUN İÇİN SENDE ARTIK BARDAK OLMAYI BIREAK GÖL OLMAYA ÇALIŞ''

'' SEN GİBİ''
Sevmiyorum artık seni
Yüregimde dolaşıyor özgürce sevgim
Gözlerimden düşen her kurşun tanesi
Vursun alnının ortasından
''SEN GİBİ''
SEVGİYİ OYUNCAK EDENLERİ...
Aşkın hakkını fazla veripte vazgeçilen diyil
Aşkın hakkını veremeyendir
AŞK'A HASRET KALACAK OLAN...


- ABARTILMIŞ SEVDALAR-

Bazen öyle bir an gelir ki abartılmış sevdanızın gerçekle yüzleşmesini yaşarsınız.Sizi çok sevdiğini sandığınız ses geçiştirmek için bir seni seviyorum kondurur yüreciğinize; en kimsesiz en ilgiye aç halinizde.Halbuki içten bir CANIM kaç seni seviyorum eder değil mi?Yalnız hissedersiniz kendinizi sığınmak istersiniz delice sarılmak ağlamak sonra da gülmek.Işık açıktır ama etraf karanlık gelir.Yazdır ama nedense soğuktur hava.Durumu bozuktur gönül yaylarında kar yağar abartılmış sevgilerinize!Birden kim seviyor ulan bu dünyada beni Gerçekten diye haykırmak ister yürek değil mi? Kimse!dersiniz içinizden.İşte bazen böle gelir bazen düzelir.Ama kanarsınız yine abartılmış sevgilerinize kimsesizliğin hikayesidir. İşte bu yanlış bir yerdeyim dedirtten hikaye. Herkes bilir herkes yaşar bu hikayeyi tıpkı benim şu an yaşadığım gibi!İnsanoğlu olmaktan gelir bu hikaye en az abartılmış sevgileriniz kadar abartılmıştır biraz eksik çoğu fazla !

(Sibel İYEM)

Bu hikayeyi yaşama zamanı mutlaka herkese gelmiştir yada gelicektir.Ozaman daha anlamlı olucaktır okuyanlar için.

12 Mayıs 2008 Pazartesi



AŞKIN HİKAYESİ

Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil. Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman, Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde, geçmekteymiş.Aşk, "Zenginlik, beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.Zenginlik, "Hayır, alamam.Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir, lütfen bana yardım et!",Kibir "Sana yardım edemem, Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş.Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü, seninle geleyim."Üzüntü "Of, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var."Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış.Aşk, birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki, onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi'ye sormuş:"Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O, Zaman'dı" diye cevap vermiş."Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk.Bilgi gülümsemiş:
"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir…"
(ANONİM)

TŞKKR...

11 Mayıs 2008 Pazar


SAKIN
GÜLME
KALBİMM...
NEZAMAN GÜLDÜN YARIN'I
AGLADINN!!!



Herkesin 3 kişiligi vardır;


1.Ortaya çıkardıgı

2.Sahip oldugu

3.Sahip oldugunu sandıgı...

8 Mayıs 2008 Perşembe


Aşk Lazım

Tenimden gözlerimden söküp almak kolay mı yüreğimden;Bir resim kalır bugün, yeni doğan güneş gibi gökyüzündenDilim varmaz, kalır durmaz, sonu görmek kolay mı gün geçmedenDuvarlardan, koşmalardan, sıkıldım bunaldım tafralardanSesim çıkmaz, acım dinmez, seni sevmek kolay mı ta derindenGidip geldim, zarlar attım, aşkta kazanmak kolay mı sevişirkenDilim varmaz, kalır durmaz, sonu görmek kolay mı gün geçmedenDuvarlardan, koşmalardan, sıkıldım bunaldım tafralardanAşk lazım, sevmeye kalp lazım, günlerce gülmek lazım,Elinden tutmak lazımSöz lazım, bilmeyen(yepyeni) bir tat lazım,denizler boyunca uzanan kumlarda yatmak lazımGelirsen; bir yaz daha benimle, doyarsan ellereBenimsen; kapı açık dönersen, çıkarım göklere ... GÖKHAN TÜRKMEN

Yan Sen

Hiç aklıma gelirmiydi bu ayrılıkKendime soruyorum cevap yok! Neden ayrıldık?Hiç hesapta yokken, böyle durup dururkenYine aynı telaş yine aynı hüzün yeniden yalnızlık
Ah acıyor bak canım bazen;Ama gel diyemem gelme hiç diyememYar dönüyor bak tüm aşklarım bazen;Sende dön diyemem yanma hiç diyemem..Yan sen!...
Bir ses gibi herkes gibi dünler gibi yanGeçtim tüm hayaller gibi düşler gibi yanGit ne yapıyorsan... Ben nasılsa görmeyeceğimSonra geri dönme, ölsen dönmeyeceğim!!!

7 Mayıs 2008 Çarşamba


İki şeye hakkım olduguna karar verdim:özgürlük ve ölüm.Birine sahip olamazsam ötekini isterim.Çünkü hiçkimse beni canlı tutsak edemez!!!